-
Abla’M
Neden, neden geliyorsun rüyalarıma?
…”Konuş benimle, yalvarırım birşey söyle”
…
“Neden geldin peki, neden altüst ediyorsun hayatımı?”
…
“Yalvarıyorum konuş, ne olur… Suçluymuşum gibi bakma gözlerime. Ben suçlu değilim. Bilmeden birşey yapmış olamam sana… Çünkü sen benim parçamsın, kanımsın…”
…..
-
Papatya’M a
“Zamanla herşeye alışıyor insan” sözü tanıdık gelir herkese. Mümkün müdür yalnızlığa, sevdiklerinden uzakta yaşamaya alışmak. Yoksa üzerimi örtülüyordu, alıştım zannederek…
Öyle özleniyor ki dostlar, dostluklar…
Gecenin bir yarılarına kadar oturup edilen sohbetlerin, evden sabahın 3′ünde kaçıp, yanında bulunamayan dostun camına taş atıp, AKLIMIZDASIN diyebilmenin tadı nerede bulunur ki. Ya da dostun AŞK ACISI çekerken, onun acısını çekmek, nerede yaşanır yada hangi yeni başlayan dostluklarda kazanılır…
İlk sigara, ilk bira, ilkler…
Dostlarda yapılır doğrusuyla yanlışıyla, acısıyla tatlısıyla…
Ev geçindiren aileler gibi, hafta başında alınan harçlık salı günü bitince, başlanır efkar şarkılarıyla evin yolu okul çıkışı tutulmaya. 10 km’lik yol uzar da uzar… Geriye kalan ayak ağrısı, dostunla uzun uzun konuştuğun güzel anlar kalır aklında…
…..
-
Anne Kokusu
“Anneler hep aynı kokar” dedi bir dost ve bana ilham kaynağı oldu…
Anne’M;
Ne güzel bir kelimedir bu. Ne kadar da büyük anlam taşır sırtında. Canım Anne’M… Öyle özlemişim ki seni, içime doyasıya çektiğim kokun, tenime sinmiş. Sen kokuyorum sanki buram buram. Daha küçücüktük, “Herşeyi bil kızım” dedin, “Yaptığın bana ise, öğrendiğin kendine.” Sen nasıl bir Anneymişsin ki bana herşeyi öğrettin. Beni kimseye mahçup etmedin. “Ah, ahh kızım, ben nelere katlandım.” dedin, sabretmeyi öğretti bana. Torunlarını sevdiğin de ne kadar da üzülürdüm, “Anne’M artık beni sevmiyor mu yoksa?” diye. İçten içe iç geçirirdim. Anlamamışım Anne’M. Senin yerin ayrı derdin de, hep duymazdan gelmişim…
Anne’M;
Sen Allah’ın nasıl bir lütfusun ki benim Anne’M olmuşsun. Nasıl da sabırla bekledin benim büyümemi, uslanmamı? Kaç sefer canını yaktım Anne’M. İnan ben hatırlamıyorum. Kaç sefer mahçup ettim seni. Onca şeye rağman kim affedebilirdi ki… Kim tekrar tekrar bağrına basabilirdi ki…
…..
-
Eşime Doğum Günü Mektubu
Hiçbir zaman, duygularımı ve düşüncelerimi ertelemedim… Yaşamak istediğim hiçbir anı yarına ertelemedim… Yarınlara bırakıp da tehlikeye atmadım isteklerimi… Hep yarınlar için hayaller kurmak, gelip gelmeyeceği belli olmayan günleri beklemek bana göre değil…
Aşk vardır, hep “O” var olandır. Aşkı bir kenara koyup, öylece onu seyredemezsin. Bir adım atmalısın aşka doğru, bir el uzatmalısın…
Aşkın anahtarı nedir? Cesarettir. Cesur olmak gerekir bir sevdayı yaşamak ve büyütmek için?
Sana Aşık oldum.
Erteleyemezdim seni, seninle aynı atmosferde nefes alıp uyumayı, senin kokunla uyanmayı, birlikte yemek yemeyi, kahve içmeyi, kavga etmeyi, sevişmeyi…
Seni Seviyorum…
…..
-
Koca Koca Binalar ve Korkularım
Koca koca binalar, ama nedense sokaklar bomboş…
Küçük bir mahallede büyüdüm ben. Akşamları saklambaç oynardık sokak lambasının beton gövdesinde. Aydınlattığı kadar yerde de çelik – çomak, sek sek… Her akşam değişirdi oyunlar. Kar yağdığı zaman kardan adam yapardık, kar topu oynardık. Ve karanlıktan hiç korkmazdık…
Akşam yemeği yendikten sonra çay demlenirdi ılık yaz akşamlarında. Önce annem babama çayını verir, daha sonra kaçardı o da bizimle beraber. Bilirdi ki arkadaşları ya Fatma Hanım’ın kapısının önünde ya da çoktannn kendi kapısının önüne toplanmışlardır. Bilirdi herkes, birşey demezdi babam. Kahveside yoktu, sigarasıda. Haberleri izler erkenden yatardı. Eğer gelmezse hanımının arkadaşlarından birinin eşi iki çift siyaset konuşmaya. Sevmezdi babam siyaseti. Ama dinlerdi. Çok konuşmazdı. Çok konuşana kızardı. Ama belli etmezdi. Kumanda hep bizde olurdu. Biz ne izlersek onu izlerdi…
…..