-
Bir Daha da Davos’a Gelmem!
Günlerdir mutsuzluğunu yaşadığım olaylar art arda geldi. Mutsuzluğumu göstermek yerine mutlu Nihal olma çabası, “Nihal sen çok mutlusun birazda ben ağzına sıçayım laflarımla da beter ol!” la son buldu…
İnsan hayatta çok fazla kişiyi canını verecek kadar çok sevmez. Ama bu sevdiği insandan beklemediği anda işittiği laflar ve hareketler insanı mahveder.
Can öyle bir yanar ki. Bir başkası yapsa bu derece koymaz. İçine yumruk gibi oturur ve bir kez daha anlar hayatta kendinden başka kimsenin dostun olmadığını…
…..
-
Gök Gürültülü Sağanak Yağış
“Yağmur yağıyor,
Seller akıyor,
Arap kızı camdan bakıyor”
Şarkısını her gök gürültülü sağanak yağışlı günlerde ve gecelerde söylerdik Abim’le. Gökyüzü aydınlanır biz “Peynirrrrr” derdik. Flaş patlaması gibi gelirdi şimşek çakması. Neden “Peynir” derdik acaba. Sonuçta peynir dendiği zaman gülümseme olmuyor ki. Meğer doğrusu “Cheese” miş. Dublajlı filmlerden öğrenmişiz Peynirrrr” demeyi…
Şu sırada İstanbul gök gürültülü sağanak yağışlı. Camdan dışarı baktım ve Abim’le olan anılarımız geldi aklıma. Aynı anda “Peynirrrrr” dedik. Biz “Peynir” le gülümsedik…
Dışarıda mis gibi toprak kokusu. Seviyorum bu Kent’te yaşamayı. Koskoca binalara inat ayrılmış topraklarını…
…..
-
Yine berbat bir 21 Ekim’in daha sonuna geldik…
21 Ekim’ler senede bir kutlanır. Şu kısacık ömürde toplasan kaç kere 21 Ekim olur ki…
Özel olsun istersin. Sadece istersin işte…
…..
-
İçimde bir sokak çocuğunun sahipsizlik duygusu var…
İçimde bir sokak çocuğunun sahipsizlik duygusu var…
Öyle yalnız, öyle kimsesiz, öyle sahipsiz hissediyorum ki kendimi. Öyle zormuş ki uzak bir kentte, herkesten uzak, herkesten ayrı yaşamak. Yaşamaya çalışmak. Başın sıkışınca yanı başında kimseyi bulamamak…
Ağladım geçenlerde. “Omuzlarım ağrıyor, omuzlarımı sıkanım bile yok” diyerek. Öyle içten duydum ki ağzımdan çıkan cümleleri coşturdu beni. Hakikaten de ağrıyan omuzlarımı sıkacak kimsem yok. Çok yalnızım…
Yağan her yağmurun ardından çıkmıyor gök kuşağı. “Kars’a kadar koşmak istiyorum” (Derdi çok sevdiğim bir ablam. O’da yok. Keşke olsaydı.) Gitmek, kaybolmak istiyorum…
…..
-
“Annenin Kaderi Kıza” Derdinde İnanmazdım Annem…
Doğruymuş Annem. Herşeyimle sana benzemeye başladım gitgide. Öyle kızıyorum ki kendime. Merhametime. Kızamıyorum bana defalarca yamuk yapanlara. Bana silah doğrultanlara çiçek veriyorum. İyi mi yapıyorum Annem. Cevabın yankılanıyor kulağımda. “Boş ver kızım, sen iyi ol. Ele bakma. Kötüyle kötü olma.”
Öyle doluyum ki Annem. Aslında öfkeliyim de. Sana ve babama. Gelen geçen kazık atıyor ya. Kollarım uyuşuyor düşündükçe. Atı alan Üsküdar’ı geçiyor Annem. Sırf “Kötüyle kötü olmayın” sözlerin öyle işlemiş ki yüreğimize. Yapmak istesem de yapamıyorum.
“Amannnnn” derdin ya hep. “Hiçte takmıyorum”. Kandırmışsın bizi yıllarca Annem. Bak hasta ettin kendini. Şimdide ben başladım “Amannnn takmıyorum” demeye. Kandırıyorum herkesi. Seni, ablamı, dostlarımı. Takıyorum Annem. Öyle bir takıyorum ki kafaya uyuyamıyorum geceleri. Sabah ediyorum. Kalkıyorum sigara üstüne sigara içiyorum. Doğru ya üzülmeyesiniz diye “Sigarayı bıraktım” demiştim. Kandırmıştım yine sizleri. Çok ta sevinmiştiniz…
…..