“Bunalıma Girdim Ne Yapmalıyım?” Sorusuna Denenmiş Tavsiye…
10 Temmuz 2012’den yani işten istifa ettiğim günden beri bunalımın kralını yaşıyordum. Ama hep bir uğraşla, misafir telaşıyla ve annemde gidip 1 hafta kalmamız sayesinde fazla şiddetini göstermiyordu. 1 haftadır kral mı kral bir bunalımdaydım. Her şey üstüme üstüme geliyordu. Mutfakta çabucak bulaşıklar birikiyor, bilgisayar masasının sandalyesi bile halıya takılıp beni deli ediyordu. Dantelli mutfak örtülerim sararmaya başlamış, sürekli açılıp kapanan buzdolabım kirlenmiş. Birde bu yetmezmiş gibi Eşim gitmiş marketten patlak kola almış. Bakmadan buzdolabına koymuş. Oda bir güzel akmış. Yapış yapış maşallah.
İç sesim der ki:
“Hep aynı iş. Bunları yapmak mı? Bunları yapmaktan televizyondaki sıkıcı mı sıkıcı programları izlerken karşısında uyumak daha kolay olur.”
Bir şekilde toparlanmam kendime gelmem, hayata dönmem gerekiyor. Ama bir adım atamıyorum. Kendimi biliyorum. En ufak bir adım atsam gerisi hiç yaşanmamış gibi normale dönecek ama nasıl?
Saat 13:00’da uyanmış bir süre Saba Tümer izlemiş, bir ara İkbal Gürpınar’a bakmış. Pardon aslında tam emin değilim bunlar dünde yaşanmış olabilir. Gerçi dün Oktay Usta’yı izlerken uyukluyordum. 🙂 Neyse tam emin olamasam da bunları yaparken etrafıma bakındım bir ara. 4 yıldır hiç modeli değişmemiş olan salonuma baktım. Yemek masamı salona sığmaz düşüncesiyle çalışma odamıza koymuştuk. Kalabalık misafir geldiğinde yemeği çalışma odamızda vermek hep rahatsızlık vermişti ama, düşünce bu ya “SIĞMAZ”. Denemedik de halbuki…
“Masayı buraya koymayı deneyeyim” dedim kendi kendime. Zaman sıkıntımda yok nede olsa. Yemeği de dışarıdan söyleriz. İyi alıştım zaten tembel ev kadını olmaya 🙂
İlk iş televizyondan başlamalıydım. Arkası kablo dolu.
“Söksem kabloları, takabilirim elbet.”
Elime aldığım çoğu kablonun ucu boşta. Sağolsun Eşim, her kabloyu televizyonun arkasına takmış. Kullanılacağı zaman takalım yok nedense. Sık kullanılmayanları sardım kaldırdım. Zaten gerekli olanlarda 3-5 taneydi. Çevirdim güzelce, olmadı başka yöne. İkinci denememde süper oldu. Masamda sığdı. Evde her köşeye serpiştirdiğim salon çiçeklerimi de masayı kaldırdığım çalışma odamızdaki cumba bölümüne koydum. Bir de beni deli eden halıyı da biraz geriye çektim. Şimdi yazıyı yazarken farkettim de. Gereksiz yere zulmetmişim günlerdir kendime 🙂
Tabi benim moral tavan yaptı. Bunalımın krallığını değil, moralin krallığını yaşıyorum. Hazır ısınmış vücudum girdim mutfağa. Mutfağı da bir güzel temizledim. Buzdolabının yerini değiştirdim. Köşede gayet şık durdu. Örtüler kirli sepetinde yerini aldı.
Her geldiğinde “Amannn Nihal, dantelli örtü mü kaldı? Kaldır şunları” diyen canım arkadaşım Şükran’ı dinledim. Dantelli örtü örtmeyeceğim artık. Güzelce mutfak dolaplarını da sildim.
“Ohhh. Evim Evim Mis Evim”
Benim adımım buydu. Şimdi yarın, öbür gün, daha öbür gün için güzel planlarım var. Haftaya yapılacak işlerim. Turşu yapacağım mesela Sevcan Ablam’la beraber. Zaten 15 Ekim’e de az kaldı. 15 Ekim’de işe başlıyorum.
Edindiğim Yeni Tecrübem:
Sorunsuz, sıkıntısız yaşamak insanı bunalıma sokuyor. Ya işin olacak stresle falan zaman geçecek. Ya da ev hanımıysan kötü bir kocan olacak. Sana kötü davransın ki düşünecek derdin olsun. Yoksa yaşamak çekilecek dert değil. Benim ne işim vardı stres yapacağım ne de kötü bir kocam. Şimdi 15 Ekim’i hasretle bekliyorum 🙂
ebru
28 Eylül 2012 at 00:40Nihal
28 Eylül 2012 at 06:12